- beraber gitmek
зэдэкIон, зэдакIо, дэкIон
Турецко-адыгский словарь. - Майкоп, Адыгейское книжное издательство.. ТIэшъу Ясин (Mehmet Yasin Celikkıran). 1991.
Турецко-адыгский словарь. - Майкоп, Адыгейское книжное издательство.. ТIэшъу Ясин (Mehmet Yasin Celikkıran). 1991.
atbaşı (beraber) gitmek — eşit durumda olmak Bu çeneyle atbaşı giden keskin bir zekâsı var. C. S. Tarancı … Çağatay Osmanlı Sözlük
uçup gitmek — kaybolmak, yok olmak Sağıma baktım. İhtiyar yoktu. Güneşin ilk ziyalarıyla beraber kaybolan hayalet gibi sanki silinmiş, uçmuş gitmişti. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
başkaru — kulağuzla beraber gitmek, birlikde yol almak, delil ve rehberle bir sari ve bir tarafa gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
atbaşı — is. Eşit, birlikte, başa baş Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller atbaşı (beraber) gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
can — is., Far. cān 1) İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık 2) Yaşama, hayat Bir kedi yavrusunu kurtarmak için ipe sarılıp kuyuya iner, canımı tehlikeye koyardım. R. N. Güntekin 3) Güç, dirilik Her şeyde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
tekerlenmek — nsz 1) Yuvarlanmak, dönmek Bir kaza olsa Cambaz Ali belki aletleriyle beraber aşağıya tekerlenecek. R. N. Güntekin 2) mec. Durumu bozulmak, kötüye gitmek 3) mec. Uğraşmak, peşinde koşmak, yuvarlanıp gitmek Normal yaşamının çekişmeleri içinde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çekilmek — nsz 1) Çekme işi yapılmak Ağlar çekiliyor dalyanlarda. O. V. Kanık 2) e Kendini geriye veya bir yana çekmek 3) den Bir işten, bir görevden kendi isteğiyle ayrılmak, istifa etmek Hiçbir zaman mebusluktan çekilmek niyetinde değilim. T. Buğra 4)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
döşeme — is. 1) Döşemek işi 2) Yapılarda taban üzerine döşenen tahta vb. kaplama Odanın döşemesine bakıyor, bir türlü bu yabancı yere bir ad koyamıyordu. E. E. Talu 3) Bir yapının döşenmesine yarayan her türlü eşya, mefruşat 4) Koltuk, kanepe, divan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hava — is., Ar. hevā 1) Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı 2) Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… … Çağatay Osmanlı Sözlük